Merhaba sevgili okurlarımız; Arda ve Turan olarak bugün size Türkiye’de müzeciliğin tarihsel gelişiminden bahsedeceğiz. Türkiye’de müzecilik özellikle Batı’ya nazaran daha geç başlamıştır. Çoğu konuda olduğu gibi -maalesef- müzecilik konusunda da gerekli özeni göstermek konusunda biraz geç kalmışız. Her ne kadar 1700’ler kadar erken tarihlerde müzeye benzer kurumlar ortaya çıksa bile, müzelerimizin tarihi ancak 19. yüzyılın ikinci yarısına denk gelmekte; hayli geç bir tarih sizce de öyle değil mi? Coğrafyamızın ilklerinin gerçekleştiği İstanbul elbette ki bu konuda da ilklere sahip. İstanbul’un fethinden sonra cephane deposu olarak kullanılan Aya İrine Kilisesi, 1730 yılında, kutsal eşyaların, savaş ganimetlerinin ve çeşitli silahların sergilendiği bir yer olarak bilinmekte. Darü’l-Esliha adıyla çeşitli eserlerin sergilendiği bu kilise, halka açık olmadığı için müze tanımına uymuyor aslında. Yabancı gezginlerin özel izinle girebildiği bu bina, müzeye benzer ilk kurum olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar eserlere özen gösterilmeye başlanmış olsa dahi, Aya İrine 100 sene kadar silah deposu olarak kullanılmaya devam ediyor. Bu yapıyı modern olmasa bile bir müze haline getiren isim ise Ahmet Fethi Paşa. 1846 yılında, Ahmet Fethi Paşa müzeyi Mecma-i Eslihai Atika ve Mecma-i Asar-ı Atika olmak üzere iki bölüm halinde düzenlenmiş ki gelecekte Mecma-i Eslihai Atika bölümü Harbiye Askeri Müzesi’nin temelini oluşturmuştur. Mecma-i Asar-ı Atika bölümü ise daha sonraları Müze-i Hûmayun adıyla 1869 yılında yeniden düzenlenmiştir. Zaman içerisinde Aya İrini’ye sığmamaya başlayan eserler, Çinili Köşke taşınmış ve Türk Müzecilik Tarihinde önemli bir yere sahip olan Osman Hamdi Bey, müze müdürü olarak atanmıştır. Türkiye’de modern kazıların başlaması için bir ön ayak olan Osman Hamdi Bey, o zaman Osmanlı Devleti sınırları içerisinde olan Lübnan kazıları dahil çok çeşitli kazılarda bulunmuştur. Lübnan’dan getirilen lahitlerin mevcut binaya sığmaması sonucu, yeni bir müze yapımına başlanmıştır. Evet, Anadolu coğrafyasının ilk modern müzesi işte burasıdır: 1891 yılında ziyarete açılan İstanbul Arkeoloji Müzesi, ya da o zamanki adıyla Müze-i Hûmayun. Müzeciliğin Anadolu'ya yayılması elbette Cumhuriyetten sonra gerçekleşiyor. Atatürk'ün girişimleriyle başlatılan antik eserleri koruma çabası, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Kariye Cami, Fethiye Cami, Bursa’da Yeşil Türbe, Muradiye Külliyesi, Konya’da Mevlana Dergahı gibi yapıların müzeye çevrilmesine sebep oluyor. Anadolu'nun çeşitli yerleri açık hava müzelerine dönüştürülürken, devletten aldığı destekle birlikte müzecilik, Anadolu'da iyi bir yol katediyor. Cumhuriyet Döneminin müze olarak tasarlanan ilk yapısı, Ankara'da inşa edilen Etnografya Müzesi oluyor. Atatürk'ün emriyle 1930 yılında halka açılan bu yapı, Anadolu coğrafyasından çeşitli eserleri bünyesinde barındırmakla birlikte, Atatürk'ün naaşına da bir süre ev sahipliği yapmış. Günümüze geldiğimizde, Türkiye'de çağdaş müzecilik konusunda epey yol almış vaziyette. 1994'te açılan Rahmi M. Koç Müzesi , Anadolu coğrafyasının endüstri, iletişim ve sanayi konusunda yaşayan bir kanıtı adeta. 2011 yılında, Gaziantep'te açılan Zeugma Mozaik Müzesi ise dünyada en büyüklerinden. Hem mimari hem de sergileme teknikleri açısından çağına yetişmiş Türk müzeciliği, umuyoruz ki bundan sonra da yoluna emin adımlarla devam edecek. Yararlanılan Kaynaklar
kulturvarliklari.gov.tr https://okuryazarim.com Vedat Keleş – Modern Müzecilik ve Türk Müzeciliği
0 Yorumlar
|
YazarKendiniz hakkında bir şeyler yazın. Süslü olmasına gerek yok, sadece genel bir bakış yeterli. ArşivlerKategoriler |